Sepetim (0) Toplam: 0,00
%5
Alacaklı ve Borçlu Açısından İfa Zamanı ( YÜCE ) Doç. Dr. Melek BİLGİN

Alacaklı ve Borçlu Açısından İfa Zamanı ( YÜCE )

Liste Fiyatı : 630,00
İndirimli Fiyat : 598,50
Kazancınız : 31,50
9786054823857
599710
Alacaklı ve Borçlu Açısından İfa Zamanı ( YÜCE )
Alacaklı ve Borçlu Açısından İfa Zamanı ( YÜCE )
598.50

GİRİŞ

  Bir borca ilişkin olarak birçok sorun çıkabilmektedir. Ancak yaşamda insanlara sorduğumuzda en çok sıkıntının borcun zamanında yerine getirilmemesine ilişkin olduğu kolayca görülebilmektedir. Bizden borç alan arkadaşımız parayı iade etmez, boyacımız ya gününde gelmez ya da gelse de zamanında iş bitmez. Sipariş verilmiş bir dolabın tam gününde getirilmesi, pek gördüğümüz bir şey değildir. Yaşamda ciddi bir olgu olarak karşımıza çıkan borçluların bu gecikme hâli, çok eski zamanlardan beri hukuk düzenleri tarafından da göz ardı edilmemiştir.   Zaman açısından ifanın düzgün yapılmaması hâli, bir borca aykırılık hâlidir. Borcun borçlanıldığı şekilde yerine getirilmediği durumların birçoğunda borca aykırılık oluşur. Malın istenilen ya da vaad edilen kalitede olmaması ayıp sorunu olarak karşımıza çıkar, gittiğimiz bir konserde sanatçının sahneye çok geç çıkması ya da alkollü olması nedeniyle şarkıları doğru dürüst söyleyememesi hâlinde, kötü ifa gündeme gelir. İşte borçlanılan edimin zamansal açıdan gereği gibi ifa edilmediği hâllerde de karşımıza çıkan gecikme olgusu, devamında temerrüt kavramını getirir. Yaşamda borca aykırılıkların büyük bir çoğunluğu temerrüde dayalı olarak karşımıza çıkmaktadır.   Yaşamın her alanında karşımıza çıkan temerrüt olgusunun ön meselesi ifada gecikme olduğundan, borçlunun ne zaman ifasını yapması gerektiğinin tespiti önemlidir. Her gecikme temerrüt değilse de, temerrüdün oluşabilmesi için en basit anlamıyla borçlunun “gecikmiş”liğinden bahsedilmelidir. Gecikme kavramının tespiti için de, elbette ifanın ne zaman yapılacağının veya yapılması gerektiğinin bilinmesi gerekir. İfanın ne zaman yapılacağını bilmeden, borçlumuza “Niye hâlâ yapmadın?” şeklinde bir soru sorabilmemizin imkânı yoktur. Bu nedenle ifanın ne zaman yapılması gerektiği, yaşamın birçok alanında oldukça büyük bir öneme sahiptir.   Açıklanan bu nedenlerle biz ifa zamanını anahatlarıyla ele alarak, bir borcun ifasının ne zaman yapılması gerektiğini tespit etmeye çalıştık. Konu yurtdışında tam bizim başlığımızla değil, ancak muacceliyet başlığı altında çeşitli çalışmalarda ele alınmıştır. Bizde ise konu hakkında monografik bir çalışma bulunmamaktadır. Konunun bir bütün olarak ele alınmasının, uygulamada oldukça büyük bir sorun kaynağı olan temerrüt konusuna yardımcı olacağını umut etmekteyiz.   Konu günümüzde gitgide daha büyük bir öneme sahip olmaktadır. Mesafelerin uzaması, edimlerin konusunun eski zamanlara göre daha karmaşık olması, insanların birbirini tanıma imkânının olmamasına bağlı olarak ilişkilerin güven temelinden uzak olmaları, ülkeler arası ilişkilerin artması vb. sebeplerle konu daha da önemli hâle gelmiş, uluslararası düzeyde dahi ifa zamanı konusunda yeknesaklık sağlama çalışmaları yapılmaya başlanmıştır.   Biz konuyu öncelikle, çalışmanın başlığına uygun olarak ikili bir ayrımla ele aldık. İfa zamanının alacaklı açısından sonuçları ile borçlu açısından sonuçlarının farklılığına bağlı olarak bu temel ayrım, çalışmamıza da temel olmuştur. Alacaklı açısından ifa zamanı kavramını ele aldığımızda karşımıza çıkan, muacceliyet kavramı çerçevesinde açıklamalar yapıldı. Bu bağlamda, ifa zamanının taraflarca kararlaştırılmış olup olmadığı alt başlıkları açıldı. Tarafların sözleşme ile ifa zamanını kararlaştırmaları, vâde, koşul ve muacceliyet bildirimi ilk alt başlık altında; sözleşme ile kararlaştırılmadığı durumda uygulanacak olan TBK m.90 ikinci alt başlıkta değerlendirildi. Alacaklı açısından ifa zamanından sonra ikinci bölümde, borçlu açısından ifa zamanı kavramı ve buna bağlı olarak ifanın ne zaman yapılabileceğine ilişkin kurallar değerlendirildi. Son bölümde ise ifa zamanında değişiklik yapılmasının mümkün olup olmadığı, mümkün olduğu hâllerde de bunun nasıl gerçekleştiği ve bunların sonuçları açıklandı.   İfa zamanına ilişkin açıklamalara geçmeden önce önemle hatırlanması gereken hususlardan biri, daha Hukuk Fakültesinin birinci sınıfında öğretilen ve aslında her zaman hatırlanması gereken bir kural olan TMK m.5’dir. Buna göre, “Bu Kanun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.”. Bu madde uyarınca, Borçlar Kanununda yer alan kurallardan, ister genel hükümlerde yer alsın, ister özel hükümlerde yer alsın, genel nitelik taşıyan hükümlerin ve yine Medeni Kanunda yer alan aynı nitelikte hükümlerin, her türlü özel hukuk ilişkisine uygulanması gerekir[1]. Esasen bazı maddeler kamu hukuku alanlarında dahi uygulanacak hükümlerdir. Yerleşim yeri, ehliyet, dürüstlük kuralı, yetki vb. kurallar aslında tüm hukuk alanlarına etkileri olan kurallardır.   İfa zamanına ilişkin olanlar da, sadece borçlar alanına özgü olmayan, genel nitelikteki kurallardır. Bir borcun kaynağının ne olduğundan bağımsız olarak ifası yapılmalı ve bu ifa, zamansal açıdan düzgün olmalıdır. Bu nedenle çalışmanın konusu olan ifa zamanı açısından yapılan değerlendirmelerin, aslında bünyesine uygun düştüğü ölçüde diğer alanlarda da uygulanması gerekmektedir. Bir dernek üyeliğinden doğan aidat borcu, bir nafaka borcu para borçları niteliğindeyken, TBK m.724’te düzenlenmiş olan haksız inşaata dayalı doğacak taleplerden birinin konusu taşınmaz mülkiyetini devir borcu, diğerininki de taşınmazın bedelini ödeme borcu niteliğindedir. Bunların da ifasının zamanında yapılması gerekecek; temerrüdün varlığını görebilmek için de, yine ifanın ne zaman yapılması gerektiğinin tespiti zorunlu olacaktır. Hatta çalışma konusu kapsamında yer alan bazı hükümlerin borç olmayan konulara ilişkin olarak da uygulanması gündeme gelebilmektedir. Örneğin, iş günlerinde ifanın yapılmasını öngören TBK m.93, hak düşürücü sürelere bağlı hakların kullanılmasında veya ayıp hükümlerinde olduğu gibi süreye bağlı bildirimlerin yapılmasında dahi uygulanacaktır.    



[1]       TBK’nın TMK’ya uygulanmasının dört görünümü bulunur. Bunlardan ilki doğrudan kanun maddesinin yaptığı atıftır. Kanun koyucu değerlendirmeyi baştan yaparak, kurumlar arası benzerliği görmüş, buna bağlı olarak TBK’da yer alan hükümlerin TMK’da yer alan kuruma uygulanmasına karar vermiştir. TMK m.122/II’de yer alan kurala göre, “Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır”. Burada artık, kanunun yaptığı “doğrudan atıf” nedeniyle tereddütsüz biçimde sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanacaktır. İkinci uygulama hâli, TMK’da yer alan bir kuruma dayalı olarak bir borç ilişkisinin doğduğu hâldir. Örneğin, dernek üyesinin aidat ödeme borcu gündeme geldiğinde, dernek ile üye arasında aidat borcu konulu bir borç ilişkisi doğar. Burada üyenin pasifinde aidatı ödeme borcu, derneğin pasifinde alacak hakkı bulunur. Artık bundan sonra, özel hüküm olmadığı sürece, borç ilişkisinin kaynağının ne olduğunun önemi kalmaz; TBK’da düzenlenmiş olan para borçlarının ifasında temerrüt hükümleri uygulanır. Aynı şekilde eşya hukukunda komşuluk hukukuna dayalı olarak bir tazminat alacağı doğduğunda ya da haksız inşaat veya taşkın inşaata dayalı tazminat alacağı doğduğunda yine bir borç ilişkisi doğacak ve bir para alacağına dayalı olarak talepler gündeme gelecektir. Üçüncü uygulama hâli, TMK’da yer alan bir düzenlemede aslında TBK’da düzenlenmiş bir kurumun adı geçtiğinde gündeme gelir. Örneğin, miras hukuku alanında mirasçıların terekenin borçlarından müteselsilen sorumlu oldukları belirtilmiştir (TMK m.641). Bunun dışında bir açıklama bulunmamaktadır. Müteselsil borçluluk TBK m.162-168 hükümleri arasında düzenlenmiştir. İşte müteselsil borçluluk TBK’da düzenlenen bir kurum olduğu ve TMK, bizi bu kuruma yönlendirdiği içindir ki, TBK’nın hükümlerinin buraya uygulanması gündeme gelecektir. Bunun dışında son uygulama hâli, aslında en zor olandır. Bu şekilde TBK’da yer alan bir hükmü TMK’ya ya da başka bir ilişkiye uygulayabilmek için, öncelikle konuyu düzenleyen bir özel hüküm olmaması gerekir ki, bu diğer uygulama biçimleri açısından da geçerlidir. Burada ayrıca artık “işin niteliğine”, “kurumun bünyesine” uygun olmanın da değerlendirilmesi gerekir. Örneğin, miras hukukunda yer alan red beyanına ilişkin irade sakatlığı olduğunda, buna ilişkin özel bir düzenleme yoktur. Ancak aldatma ile red beyanında bulundurulmuş olan bir mirasçının bu durumu ispatlayarak, iptal hakkını kullanabilmesi gerekir. Oysa evlenme hâlinde irade sakatlıkları özel düzenlemeye konu olduğundan, artık TBK’daki hükümlerin uygulanması mümkün değildir. Bu konuda bilgi için bkz. OĞUZMAN, M.K. - BARLAS, N.: Medeni Hukuk Temel Kavramlar, B. 20, İstanbul 2014, s.59 vd.; KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, N. – HATEMİ, H. – SEROZAN, R. – ARPACI, A.: Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C.I, B.5, İstanbul 2010, s.2 vd.; OĞUZMAN, M.K. - ÖZ,M.T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, B.12, İstanbul 2014, s.1 vd.; EREN, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B.18, Ankara 2015; s.12-13; TEKİNAY, S.S. – AKMAN, S. – BURCUOĞLU, H. – ALTOP, A.: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993, s.1-2;  FEYZİOĞLU, F.N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, B.2, İstanbul 1976, s.3; TUNÇOMAĞ, K.: Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, B.6, İstanbul 1976, s.15-16; BUCHER, E.: Schweizerisches Obligationenrecht, Allgemeiner Teil ohne Deliktsrecht, 2. Auflage, Zürich 1988, s.71 vd. (BUCHER, Allgemeiner Teil); KOSTKIEWICZ, J. K. – NOBEL, P. – SCHWANDER, S. W.:OR Kommentar Schweizeriches Obligationenrecht, 2. Auflage, Zürich 2009, Art.75 Nr.1 vd. (KOSTKIEWICZ); FURRER, A. - WEY, R., in FURRER, A. –SCHNYDER, A.K.:Handkommentar zum Schweizer Privatrecht - Obligationenrecht Allgemeine Bestimmungen - Art. 1-183 OR, 2. Auflage, Zürich - Basel - Genf 2012, Art. 102 Nr.7 (FURRER – WEY); GAUCH, P. – SCHLUEP, W.R. – SCHMİD, J. – EMMENEGGER, S.:Schweizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil ohne ausservertragliches Haftpflichtrecht, Bd.I 10. Auflage, Zürich 2014, s.5.             ÖNSÖZ     “Alacaklı ve Borçlu Açısından İfa Zamanı” adlı bu eserde, borç ilişkisindeki en önemli uyuşmazlıklardan biri olan ifa zamanını incelemeye çalıştım. Elimden geldiğince fazla örnekle anlatım yaparak, uygulamada çıkabilecek olası sorunlarda yol gösterici olmaya gayret ettim. Hukuk yaşamım boyunca uygulamaya yardımcı olmayan bir teorinin, gerçekten iyi olamayacağına inandım. Anlatımda süper içeriğe sahip bir ilaç, ama gerçek hayatta hastayı tedavi edemiyor. Bu kitabın, hastayı tedavi edebilen bir ilaç niteliğinde olabilmesini arzu ediyorum. Bir diğer arzum da, her zaman olduğu gibi, kaldıramayacağım bir hatanın var olmamasıdır. Bu, yaşama dair de duyduğum bir arzudur.   Her insanın olduğu gibi, benim yaşamında da bazı tesadüfler vardır ki; tüm hayatımı değiştirmiştir. Bazılarında kontrolüm varmış gibi olsa da, bazılarında sanırım hiç yoktur. Elbette 20’li yaşlarımdaki kadar zeki olmaya devam edebilseydim, bugün de yaşamımdaki her şeyin benim sayemde olduğunu söyleyebilirdim. Yaşamın, beni geç de olsa içine sürüklediği hukuk dünyası, her zaman bana iyi davrandı; iyi anlar yaşattı ve güzel insanlar getirdi. O güzel insanların bazılarının bu esere katkıları, diğerlerine göre daha fazladır.   Fakülte’deki hayatımı kolaylaştıran ve yakın arkadaşım olmasından dolayı çok mutlu olduğum, çalışmadaki katkıları da unutulmayacak olan Yard. Doç. Dr. Gül Doğan’a teşekkür etmemek mümkün değil. Akademisyen olarak kalmamda etkisi yadsınamaz olan Prof. Dr. Etem Sabâ Özmen’e, hep müteşekkirim. Yine yaşamıma girdiği için mutluluk duyduğum oda arkadaşım Yard. Doç. Dr. Cihan Avcı Braun, hem öğrencim hem de meslektaşım olan Arş. Gör. Gizem Zurnacı, Arş. Gör. Tuğçe Tekben, Arş. Gör. Aksoy Yavaş, Arş. Gör. Fatih Duran ile yakın arkadaşlarım Av. Gül Arslan ve Av. Esra Bozkurt tez çalışmam sırasında beni yalnız bırakmadılar. Bir de, araştırmalarım sırasında Zürih’teki yaşamımı kolaylaştıran Badak ailesi ile İstanbul’daki yaşamımı her zaman kolaylaştıran Kübra Uşum’un, teze katkıları çoktur.   Bazı meslektaşlarım kadar çok kitap yazamadığım için, kitapları baştan itibaren ikişer kişiye ithaf etme akıllılığını gösterdim. Bu kitap için de sırada bekleyen, hayatımın aşkları olan iki kişi var: Yeğenlerim Mert Bilgin ve Ali Emre Köse. Ailecek birkaç yıldır sürekli duyduğumuz, “Hala, ne zaman bizim siyah beyaz kitap bitecek?” sorusunu artık duymayacağımız için hem ben, hem de ailem mutlu. Anlaşılacağı üzere, benim iki aşkımın aşkı, benden ziyade Beşiktaş olduğundan; “kitabımız” yeğenlerime söz verdiğim üzere siyah beyaz! Onlara dair en büyük arzum, benimkinden de güzel bir yaşamları olmasıdır.   Her zamanki gibi; onlarla geçirdiğim hemen her vakitte mutlu olduğum öğrencilerime. Hep. Sevgimle.  

Melek Bilgin YÜCE

İnönü 2015

  • Açıklama
    • GİRİŞ

        Bir borca ilişkin olarak birçok sorun çıkabilmektedir. Ancak yaşamda insanlara sorduğumuzda en çok sıkıntının borcun zamanında yerine getirilmemesine ilişkin olduğu kolayca görülebilmektedir. Bizden borç alan arkadaşımız parayı iade etmez, boyacımız ya gününde gelmez ya da gelse de zamanında iş bitmez. Sipariş verilmiş bir dolabın tam gününde getirilmesi, pek gördüğümüz bir şey değildir. Yaşamda ciddi bir olgu olarak karşımıza çıkan borçluların bu gecikme hâli, çok eski zamanlardan beri hukuk düzenleri tarafından da göz ardı edilmemiştir.   Zaman açısından ifanın düzgün yapılmaması hâli, bir borca aykırılık hâlidir. Borcun borçlanıldığı şekilde yerine getirilmediği durumların birçoğunda borca aykırılık oluşur. Malın istenilen ya da vaad edilen kalitede olmaması ayıp sorunu olarak karşımıza çıkar, gittiğimiz bir konserde sanatçının sahneye çok geç çıkması ya da alkollü olması nedeniyle şarkıları doğru dürüst söyleyememesi hâlinde, kötü ifa gündeme gelir. İşte borçlanılan edimin zamansal açıdan gereği gibi ifa edilmediği hâllerde de karşımıza çıkan gecikme olgusu, devamında temerrüt kavramını getirir. Yaşamda borca aykırılıkların büyük bir çoğunluğu temerrüde dayalı olarak karşımıza çıkmaktadır.   Yaşamın her alanında karşımıza çıkan temerrüt olgusunun ön meselesi ifada gecikme olduğundan, borçlunun ne zaman ifasını yapması gerektiğinin tespiti önemlidir. Her gecikme temerrüt değilse de, temerrüdün oluşabilmesi için en basit anlamıyla borçlunun “gecikmiş”liğinden bahsedilmelidir. Gecikme kavramının tespiti için de, elbette ifanın ne zaman yapılacağının veya yapılması gerektiğinin bilinmesi gerekir. İfanın ne zaman yapılacağını bilmeden, borçlumuza “Niye hâlâ yapmadın?” şeklinde bir soru sorabilmemizin imkânı yoktur. Bu nedenle ifanın ne zaman yapılması gerektiği, yaşamın birçok alanında oldukça büyük bir öneme sahiptir.   Açıklanan bu nedenlerle biz ifa zamanını anahatlarıyla ele alarak, bir borcun ifasının ne zaman yapılması gerektiğini tespit etmeye çalıştık. Konu yurtdışında tam bizim başlığımızla değil, ancak muacceliyet başlığı altında çeşitli çalışmalarda ele alınmıştır. Bizde ise konu hakkında monografik bir çalışma bulunmamaktadır. Konunun bir bütün olarak ele alınmasının, uygulamada oldukça büyük bir sorun kaynağı olan temerrüt konusuna yardımcı olacağını umut etmekteyiz.   Konu günümüzde gitgide daha büyük bir öneme sahip olmaktadır. Mesafelerin uzaması, edimlerin konusunun eski zamanlara göre daha karmaşık olması, insanların birbirini tanıma imkânının olmamasına bağlı olarak ilişkilerin güven temelinden uzak olmaları, ülkeler arası ilişkilerin artması vb. sebeplerle konu daha da önemli hâle gelmiş, uluslararası düzeyde dahi ifa zamanı konusunda yeknesaklık sağlama çalışmaları yapılmaya başlanmıştır.   Biz konuyu öncelikle, çalışmanın başlığına uygun olarak ikili bir ayrımla ele aldık. İfa zamanının alacaklı açısından sonuçları ile borçlu açısından sonuçlarının farklılığına bağlı olarak bu temel ayrım, çalışmamıza da temel olmuştur. Alacaklı açısından ifa zamanı kavramını ele aldığımızda karşımıza çıkan, muacceliyet kavramı çerçevesinde açıklamalar yapıldı. Bu bağlamda, ifa zamanının taraflarca kararlaştırılmış olup olmadığı alt başlıkları açıldı. Tarafların sözleşme ile ifa zamanını kararlaştırmaları, vâde, koşul ve muacceliyet bildirimi ilk alt başlık altında; sözleşme ile kararlaştırılmadığı durumda uygulanacak olan TBK m.90 ikinci alt başlıkta değerlendirildi. Alacaklı açısından ifa zamanından sonra ikinci bölümde, borçlu açısından ifa zamanı kavramı ve buna bağlı olarak ifanın ne zaman yapılabileceğine ilişkin kurallar değerlendirildi. Son bölümde ise ifa zamanında değişiklik yapılmasının mümkün olup olmadığı, mümkün olduğu hâllerde de bunun nasıl gerçekleştiği ve bunların sonuçları açıklandı.   İfa zamanına ilişkin açıklamalara geçmeden önce önemle hatırlanması gereken hususlardan biri, daha Hukuk Fakültesinin birinci sınıfında öğretilen ve aslında her zaman hatırlanması gereken bir kural olan TMK m.5’dir. Buna göre, “Bu Kanun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.”. Bu madde uyarınca, Borçlar Kanununda yer alan kurallardan, ister genel hükümlerde yer alsın, ister özel hükümlerde yer alsın, genel nitelik taşıyan hükümlerin ve yine Medeni Kanunda yer alan aynı nitelikte hükümlerin, her türlü özel hukuk ilişkisine uygulanması gerekir[1]. Esasen bazı maddeler kamu hukuku alanlarında dahi uygulanacak hükümlerdir. Yerleşim yeri, ehliyet, dürüstlük kuralı, yetki vb. kurallar aslında tüm hukuk alanlarına etkileri olan kurallardır.   İfa zamanına ilişkin olanlar da, sadece borçlar alanına özgü olmayan, genel nitelikteki kurallardır. Bir borcun kaynağının ne olduğundan bağımsız olarak ifası yapılmalı ve bu ifa, zamansal açıdan düzgün olmalıdır. Bu nedenle çalışmanın konusu olan ifa zamanı açısından yapılan değerlendirmelerin, aslında bünyesine uygun düştüğü ölçüde diğer alanlarda da uygulanması gerekmektedir. Bir dernek üyeliğinden doğan aidat borcu, bir nafaka borcu para borçları niteliğindeyken, TBK m.724’te düzenlenmiş olan haksız inşaata dayalı doğacak taleplerden birinin konusu taşınmaz mülkiyetini devir borcu, diğerininki de taşınmazın bedelini ödeme borcu niteliğindedir. Bunların da ifasının zamanında yapılması gerekecek; temerrüdün varlığını görebilmek için de, yine ifanın ne zaman yapılması gerektiğinin tespiti zorunlu olacaktır. Hatta çalışma konusu kapsamında yer alan bazı hükümlerin borç olmayan konulara ilişkin olarak da uygulanması gündeme gelebilmektedir. Örneğin, iş günlerinde ifanın yapılmasını öngören TBK m.93, hak düşürücü sürelere bağlı hakların kullanılmasında veya ayıp hükümlerinde olduğu gibi süreye bağlı bildirimlerin yapılmasında dahi uygulanacaktır.    



      [1]       TBK’nın TMK’ya uygulanmasının dört görünümü bulunur. Bunlardan ilki doğrudan kanun maddesinin yaptığı atıftır. Kanun koyucu değerlendirmeyi baştan yaparak, kurumlar arası benzerliği görmüş, buna bağlı olarak TBK’da yer alan hükümlerin TMK’da yer alan kuruma uygulanmasına karar vermiştir. TMK m.122/II’de yer alan kurala göre, “Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır”. Burada artık, kanunun yaptığı “doğrudan atıf” nedeniyle tereddütsüz biçimde sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanacaktır. İkinci uygulama hâli, TMK’da yer alan bir kuruma dayalı olarak bir borç ilişkisinin doğduğu hâldir. Örneğin, dernek üyesinin aidat ödeme borcu gündeme geldiğinde, dernek ile üye arasında aidat borcu konulu bir borç ilişkisi doğar. Burada üyenin pasifinde aidatı ödeme borcu, derneğin pasifinde alacak hakkı bulunur. Artık bundan sonra, özel hüküm olmadığı sürece, borç ilişkisinin kaynağının ne olduğunun önemi kalmaz; TBK’da düzenlenmiş olan para borçlarının ifasında temerrüt hükümleri uygulanır. Aynı şekilde eşya hukukunda komşuluk hukukuna dayalı olarak bir tazminat alacağı doğduğunda ya da haksız inşaat veya taşkın inşaata dayalı tazminat alacağı doğduğunda yine bir borç ilişkisi doğacak ve bir para alacağına dayalı olarak talepler gündeme gelecektir. Üçüncü uygulama hâli, TMK’da yer alan bir düzenlemede aslında TBK’da düzenlenmiş bir kurumun adı geçtiğinde gündeme gelir. Örneğin, miras hukuku alanında mirasçıların terekenin borçlarından müteselsilen sorumlu oldukları belirtilmiştir (TMK m.641). Bunun dışında bir açıklama bulunmamaktadır. Müteselsil borçluluk TBK m.162-168 hükümleri arasında düzenlenmiştir. İşte müteselsil borçluluk TBK’da düzenlenen bir kurum olduğu ve TMK, bizi bu kuruma yönlendirdiği içindir ki, TBK’nın hükümlerinin buraya uygulanması gündeme gelecektir. Bunun dışında son uygulama hâli, aslında en zor olandır. Bu şekilde TBK’da yer alan bir hükmü TMK’ya ya da başka bir ilişkiye uygulayabilmek için, öncelikle konuyu düzenleyen bir özel hüküm olmaması gerekir ki, bu diğer uygulama biçimleri açısından da geçerlidir. Burada ayrıca artık “işin niteliğine”, “kurumun bünyesine” uygun olmanın da değerlendirilmesi gerekir. Örneğin, miras hukukunda yer alan red beyanına ilişkin irade sakatlığı olduğunda, buna ilişkin özel bir düzenleme yoktur. Ancak aldatma ile red beyanında bulundurulmuş olan bir mirasçının bu durumu ispatlayarak, iptal hakkını kullanabilmesi gerekir. Oysa evlenme hâlinde irade sakatlıkları özel düzenlemeye konu olduğundan, artık TBK’daki hükümlerin uygulanması mümkün değildir. Bu konuda bilgi için bkz. OĞUZMAN, M.K. - BARLAS, N.: Medeni Hukuk Temel Kavramlar, B. 20, İstanbul 2014, s.59 vd.; KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, N. – HATEMİ, H. – SEROZAN, R. – ARPACI, A.: Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C.I, B.5, İstanbul 2010, s.2 vd.; OĞUZMAN, M.K. - ÖZ,M.T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, B.12, İstanbul 2014, s.1 vd.; EREN, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B.18, Ankara 2015; s.12-13; TEKİNAY, S.S. – AKMAN, S. – BURCUOĞLU, H. – ALTOP, A.: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993, s.1-2;  FEYZİOĞLU, F.N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, B.2, İstanbul 1976, s.3; TUNÇOMAĞ, K.: Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, B.6, İstanbul 1976, s.15-16; BUCHER, E.: Schweizerisches Obligationenrecht, Allgemeiner Teil ohne Deliktsrecht, 2. Auflage, Zürich 1988, s.71 vd. (BUCHER, Allgemeiner Teil); KOSTKIEWICZ, J. K. – NOBEL, P. – SCHWANDER, S. W.:OR Kommentar Schweizeriches Obligationenrecht, 2. Auflage, Zürich 2009, Art.75 Nr.1 vd. (KOSTKIEWICZ); FURRER, A. - WEY, R., in FURRER, A. –SCHNYDER, A.K.:Handkommentar zum Schweizer Privatrecht - Obligationenrecht Allgemeine Bestimmungen - Art. 1-183 OR, 2. Auflage, Zürich - Basel - Genf 2012, Art. 102 Nr.7 (FURRER – WEY); GAUCH, P. – SCHLUEP, W.R. – SCHMİD, J. – EMMENEGGER, S.:Schweizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil ohne ausservertragliches Haftpflichtrecht, Bd.I 10. Auflage, Zürich 2014, s.5.             ÖNSÖZ     “Alacaklı ve Borçlu Açısından İfa Zamanı” adlı bu eserde, borç ilişkisindeki en önemli uyuşmazlıklardan biri olan ifa zamanını incelemeye çalıştım. Elimden geldiğince fazla örnekle anlatım yaparak, uygulamada çıkabilecek olası sorunlarda yol gösterici olmaya gayret ettim. Hukuk yaşamım boyunca uygulamaya yardımcı olmayan bir teorinin, gerçekten iyi olamayacağına inandım. Anlatımda süper içeriğe sahip bir ilaç, ama gerçek hayatta hastayı tedavi edemiyor. Bu kitabın, hastayı tedavi edebilen bir ilaç niteliğinde olabilmesini arzu ediyorum. Bir diğer arzum da, her zaman olduğu gibi, kaldıramayacağım bir hatanın var olmamasıdır. Bu, yaşama dair de duyduğum bir arzudur.   Her insanın olduğu gibi, benim yaşamında da bazı tesadüfler vardır ki; tüm hayatımı değiştirmiştir. Bazılarında kontrolüm varmış gibi olsa da, bazılarında sanırım hiç yoktur. Elbette 20’li yaşlarımdaki kadar zeki olmaya devam edebilseydim, bugün de yaşamımdaki her şeyin benim sayemde olduğunu söyleyebilirdim. Yaşamın, beni geç de olsa içine sürüklediği hukuk dünyası, her zaman bana iyi davrandı; iyi anlar yaşattı ve güzel insanlar getirdi. O güzel insanların bazılarının bu esere katkıları, diğerlerine göre daha fazladır.   Fakülte’deki hayatımı kolaylaştıran ve yakın arkadaşım olmasından dolayı çok mutlu olduğum, çalışmadaki katkıları da unutulmayacak olan Yard. Doç. Dr. Gül Doğan’a teşekkür etmemek mümkün değil. Akademisyen olarak kalmamda etkisi yadsınamaz olan Prof. Dr. Etem Sabâ Özmen’e, hep müteşekkirim. Yine yaşamıma girdiği için mutluluk duyduğum oda arkadaşım Yard. Doç. Dr. Cihan Avcı Braun, hem öğrencim hem de meslektaşım olan Arş. Gör. Gizem Zurnacı, Arş. Gör. Tuğçe Tekben, Arş. Gör. Aksoy Yavaş, Arş. Gör. Fatih Duran ile yakın arkadaşlarım Av. Gül Arslan ve Av. Esra Bozkurt tez çalışmam sırasında beni yalnız bırakmadılar. Bir de, araştırmalarım sırasında Zürih’teki yaşamımı kolaylaştıran Badak ailesi ile İstanbul’daki yaşamımı her zaman kolaylaştıran Kübra Uşum’un, teze katkıları çoktur.   Bazı meslektaşlarım kadar çok kitap yazamadığım için, kitapları baştan itibaren ikişer kişiye ithaf etme akıllılığını gösterdim. Bu kitap için de sırada bekleyen, hayatımın aşkları olan iki kişi var: Yeğenlerim Mert Bilgin ve Ali Emre Köse. Ailecek birkaç yıldır sürekli duyduğumuz, “Hala, ne zaman bizim siyah beyaz kitap bitecek?” sorusunu artık duymayacağımız için hem ben, hem de ailem mutlu. Anlaşılacağı üzere, benim iki aşkımın aşkı, benden ziyade Beşiktaş olduğundan; “kitabımız” yeğenlerime söz verdiğim üzere siyah beyaz! Onlara dair en büyük arzum, benimkinden de güzel bir yaşamları olmasıdır.   Her zamanki gibi; onlarla geçirdiğim hemen her vakitte mutlu olduğum öğrencilerime. Hep. Sevgimle.  

      Melek Bilgin YÜCE

      İnönü 2015

      Stok Kodu
      :
      9786054823857
      Boyut
      :
      16.5x23.5
      Sayfa Sayısı
      :
      309
      Basım Yeri
      :
      İstanbul
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      mayıs 2015
      Kapak Türü
      :
      Ciltli
      Kağıt Türü
      :
      1.Hamur
      Dili
      :
      Türkçe
  • Taksit Seçenekleri
    • Diğer Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      598,50   
      598,50   
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat